- Uzm. Dr. Zeynep ÖZKÖK - 10-09-2024 10:08:02
İçinde yaşadığımız doğanın bir parçasıyız. Etkilediğimiz gibi de etkileniyoruz. Uyum içerisindeyken sağlıklıyız. Zaman zaman hayatımızda çıkmaz sokaklar, zorluklar, engeller, travmalar olur. Bazen atlatırız. Bazen de orda takılıp kalırız. Zihnimizi meşgul eder. Psikolojimizi etkiler. Yaralanırız. WHO bakışıyla hastalık sağlığın yokluğudur. Sağlıklı olmak ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak tam bir iyilik halidir. Bu iyilik halini bozan her durum hastalık sebebini oluşturur. Hastalıkların sebebini bulabilirsek iyileştirmenin de yolunu bulabiliriz.
Modern tıbbın kurucusu olan Sokrates hastalıkların çözümünde ‘Zıttıyla Tedavi’ ve ‘Benzeriyle Tedavi’ yöntemlerini kullanmıştır. Homeopati de benzerlik ilkesine göre tedavi yaklaşımı sergiler. Homeopati Yunan dilinden gelen ‘’homeo’’ benzer ve ‘’pati’’ patoloji anlamına gelir. Benzer hastalık tablosu demektir.
Homeopati de hastalık yok hasta vardır. Modern tıp hastadan ziyade hastalıklara odaklanır. Diyabet, hipertansiyon vs diye isimlendirir. Hastalığa göre bir tedavi protokolü vardır. Homeopati de hipertansiyonu olan iki farklı hastaya farklı tedaviler verilir. Sadece tansiyon diye bakmaz. Hastanın yapısına, yaşantısına, beslenmesine, soy ağacına, annesinin gebelikte yaşadıklarına, bugüne kadar hayatını etkileyen olaylar daha birçok detayı dikkate alır. Hipertansiyon deyip geçmez. Tansiyon çıkarken inerken ne hissediyor. Çok yönlü hasta değerlendirilerek tedavi kişiye özel planlanır.
Modern tıpta kronik hastalıklarda sürekli ilaç kullanımı vardır. Homeopatide sürekli ilaç kullanımı yoktur. Belli bir süre kullanılır ve iyileşme gözlemlenebilir. İyileşme sağlanamasa da kullanılan ilaç sayısı azaltılabilir. Kişinin yaşam kalitesini arttıran bir süreç vardır. Baş ağrısı olduğunda ağrı kesici alırsınız. 1-2 saate ağrı kesilir. Ağrıyı hissetmesem de orda problem aslında devam eder. Homeopati daha kökten çözüme odaklı bir alternatif tıp yöntemidir. Ağrıyı kesmekten çok iyileştirmeye odaklanır.
Homeopati, 18. yüzyılda Alman Doktor Samuel Hahnemann tarafından geliştirilen ve alternatif tıp olarak kabul edilen bir tedavi yöntemidir. Hahnemann yaşadığı çağda tıbbı olarak yapılan yöntemlerinin hastaları güçlendirmek yerine daha zayıf düşürdüğünü ve etkili olmadığını gördü. O dönemin tıbbi anlayışının kendisine ne kadar uzak olduğunu fark eden kişi, muayenehanesini kapatır ve bir süre tercümanlık ve yazarlık yaparak geçimini sağlamaya başlar. 1790 yılında, "Dr. William Cullen'ın Materia Medica Üzerine Bir Hikâye" adlı eseri çevirirken, Cinchona kabuğuyla ilgili bölüme rastlaması, onda yeni bir fikir uyandırır. Kitapta Cinchona ağacının kabuğundan elde edilen kininin sıtmaya iyi geldiğini görür. Bu maddeyi kendi üzerinde denemeye karar verir. Kendi kinin almaya ve tepkilerini detaylı olarak kaydetmeye başlar. Kendisinde sıtma hastalığı olmadığı halde, ardı ardına sıtma belirtileri sergilemeye başladığını fark eder. Bu belirtiler, bir doz kinin aldığında ortaya çıkıp birkaç saat sonra kayboluyordu. Bu belirtiler bir doz kinin aldığında kendini gösterip birkaç saat sonra kayboluyordu. Kinin almadığında hiçbir belirti kalmıyordu. Bu acaba kininin sıtmayı iyileştirme nedeni miydi? Bu teoriyi test etmek amacıyla, tanıdığı insanlarda kinin dozlarını tekrarladı ve etkilerini detaylı bir şekilde kaydetti. Ardından, bu deneyleri arsenik ve belladonna gibi diğer ilaçlarla da gerçekleştirdi. Daha sonra bu deneyleri arsenik ve belladonna gibi ilaç olarak kullanılan başka maddelerle de yaptı. Bu deneyler çok katı koşullar altında yapılıyordu. Deneklerin sonuçlara tesir edebilecek alkol, çay, kahve gibi şeyleri içmesine veya baharatlı ve tuzlu yiyecekler yemesine izin verilmiyordu. Sağlıklı bireylerde madde alımı sonrası çıkan şikayetler detaylı not alındı. O şikayetleri gösteren hastalara o madde verildiğinde iyileştirdiği gözlemlendi. Hahnemann doğal maddelerin geniş bir bölümünü test ederek deneylerini sürdürdü ve "benzerin benzerle tedavisi" ilkesini keşfetti. Hastalık tablosu ile remedinin (homeopatik ilaç) tablosu ne kadar uyumlu ise iyileşme o kadar iyi olması fikrini öne sürdü. Örneğin soğan doğrarken gözlerimiz yanar, burnumuz akar. Aynı şekilde nezle olanın şikâyeti gözlerde yanma, sulu burun akıntısı varsa Allium Cepa (Soğan) remedisi verildiğinde hastanın şikayetlerinin geçtiğini gözlemleyebiliriz. Hahnemann bu fikri başta engellense de o dönem yaşanan salgınlardaki başarısı sonrasında zaman içerisinde yayıldı. Tıp bilimi olarak günümüzde yerini aldı.
Almanya başta olmak üzere birçok Birçok Avrupa ülkesi, Hindistan, Amerika dahil olmak üzere 80 ülkede kabul gördü. Bir kısmında da tıp fakültelerinde ders olarak verilmektedir. Ayrı homeopati hastaneleri de vardır. Türkiye’de genel tıp literatürüne giren ve uygulama alanı bulan Homeopati, ülkemizde yeni yeni tanınmaya ve etkileri keşfedilmeye başlanan bir yöntem. Bazı hastanelerimizde de homeopati klinikleri kuruldu. Homeopati yapan hekim sayısı da artmaktadır. Remediler (ilaçlar) eczanelerde satışları da resmi olarak başladı.
Homeopati, "benzerle tedavi" prensibini temel alan bir alternatif tıp yöntemidir.
Homeopati, hastalığın semptomları üzerine odaklanır ve bireysel olarak seçilen homeopatik ilaçlar, vücuttaki kendini iyileştirme mekanizmalarını harekete geçirerek etki eder. İşleyişini anlamak için aşağıdaki temel prensipleri inceleyelim:
Homeopatinin kullanım alanları şunları içerebilir:
Homeopati, kişisel bir yaklaşım benimseyen ve semptomlara odaklanan bir alternatif tıp yöntemidir.
Uzm. Dr. Zeynep ÖZKÖK
Homeopati & Fitoterapi